27 Şubat 2011 Pazar

Selin'in Sufflesi




Gecikmiş bir Pazar akşamından merhaba…

Arayı yine uzattığımın farkında değilim sanmayın. Bahanem yok, özrüm var bu kez. Tembelim, uykucuyum ve sıkıcıyım bu aralar, bir o kadar da suratsız ve sevimsiz… Benden hayır yok anlayacağınız, Vildan’ın sitemlerine katılmamak elde değil. Ama yarın yeni bir gün, yeni bir Pazartesi, neler olur bilinmez…

Perşembe günü hareketli bir gündü benim için, belki de haftanın en hareketli günüydü. Öncelikle KBB maceramdan bahsetmek istiyorum. Yaklaşık 2 hafta kadar önce kulağımdaki piercingi çıkardığımda ufak bir granülasyon dokusunun orada peyda olduğunu gördüm. Çok belliydi ki o ufaklık oradan alınacaktı. Ama yine de bir bilene danışmanın daha hayırlı olacağını düşünerek fakültedeki Kulak Burun Boğaz servisine doğru yollandım. Tüm nezaketimle nöbetçi asistanın kapısında beklemeye başladım, nezaketimin altını önemle çizmek istiyorum. Ama sevgili asistan arkadaşım beni birkaç kez görmezden geldi, havaya falan bakarak yanımdan geçti ki üzerimde önlük vardı, kim olduğumu anlamaması pek mümkün değildi. Olabilir, yoğundur, yorgundur, insanlık hali… Beklemeye devam ettim. Hastası dışarı çıkınca şöyle bir durumu çıtlatayım diye içeri doğru bir adım attım, atmaz olaydım. 'Sen şimdi neden içeri giriyorsun ki, yani olmaz ki!’ gibi bir tavırla karşılaşınca neye uğradığımı şaşırdım ve derhal dışarı çıktım, olay yerinden koşarak uzaklaştım. Bu, bence saygısızlıktan başka bir şey değildi. İnsanın meslektaşına bile saygısı kalmamışsa gerisini hiç düşünmek istemiyorum zaten. Tekrar sormak istiyorum, nezaket denen şey kayıp mı oldu yoksa hiç var olmadı mı?

O moral bozukluğuyla eve attım kendimi, neyse ki akşam Karapaks konseri vardı ve neşem yerine geldi. Konser tabi ki muhteşemdi, hala gitme fırsatı bulamadıysanız eğer gelecek ay ajandanızda yerinizi şimdiden ayırmanızı tavsiye ederim. Bugün de zaten grup üyelerinden Sinan Tansal’ın tavsiye ettiği Journey isimli kafedeydik Cihangir’de. Mekan olarak güzeldi, yemekleri de güzeldi. Hatta bu akşam yapacağımız tatlıyı onlardan esinlenerek hazırladım. Sinan Bey de oradaydı, börek açmaya gelmişti. Biz böreğin tadına bakamadık gerçi ama eminim çok güzel olmuştur. Kim bilir, belki bir gün Sinan Bey bize böreğin tarifini verir ve biz de yaparız. Ne dersiniz, hoş olmaz mı?

Bugün 27 Şubat bu arada, ayrıntıya inmeyeceğim ama söylemeden de geçemeyeceğim. Doğanlarıyla, ölenleriyle, mutlu-mutsuz çağrışımlarıyla, bize ait olan-olmayan hatıralarıyla Şubat’ın 27. gününün hayatımızdaki önemi nedir? Bunu düşünmek için, şu soğuk Şubat akşamında sımsıcak bir tatlı yapmaya hazır mısınız? Sadece içimizden geldiği gibi, hayatı her şeye rağmen değil de her şeyiyle kabullenmek için…

Haydi yapalım o zaman!


Malzemeler


  • 4 adet muffin (önceden yapmış olduğunuz ve bayatlamış muffinleri kullanınız)
  • 1 adet yumurta
  • 100 ml krema
  • 2 yemek kaşığı labne peyniri
  • 8 yemek kaşığı şeker
  • 4 yemek kaşığı kakao
  • 40 gr bitter çikolata
  • 10 adet çilek
  • 1 avuç böğürtlen
  • ½ paket burçak bisküvi

Yapılışı


1.Muffinleri ufak parçalar halinde parçalayın. Bisküvileri ise rondodan geçirin.



2.Meyveleri küp şekilde doğrayın.



3.Çikolatayı benmari usulü eritin.



4.Derin bir kapta krema, şeker, kakao, labne peyniri, erimiş çikolata ve yumurtayı çırpın. Ardından parça halindeki kekleri, meyveleri ve biskuvileri ekleyin, karıştırın.



5.Elde ettiğiniz kek hamuru benzeri karışımı sufle kaplarınıza paylaştırın ve önceden ısıtılmış 100 derecedeki fırında 20 dakika kadar pişmeye bırakın.




6.Sufle kaplarınızı fırından çıkardıktan sonra üzerlerini çilek ve krema ile süsleyip sıcak olacak şekilde servis yapabilirsiniz.




Guten AppetitJ

17 Şubat 2011 Perşembe

40 Katlı Çıtır Börek






Saadet bir faraziyedir...

Bugün güzel bir gün değil...

Gördüklerim karşısındaki çaresizliğim ve hiçbir şey yapamayışım taşınılacak yük değil... Ama o, bu yükü taşımak zorunda, yıllarca...

Çocukluk hayallerimle dalga geçerken yüzümde oluşan aptal gülümseme onun yüzünde olabilecek mi diye düşünmemek de elde değil. Onun hayalleri var mı?

Farkındasızlığı nereye kadar devam edebilecek bilinmezken gülen yüzü ve parıldayan gözleri onu terk edebilirler mi birgün? Bu terk ediş telaşıyla başa çıkabilir mi minicik yüreği?

Hayata 1-0 yenik başlamışken onun elinden tutmak her şeyin geçmesi ve bitmesi için yeterli mi?

11 yaşındaki halinizi düşünün. 11 yaşında olsanız yeniden ve geçerli bir sebeple üst çenenizin büyük bir kısmını kaybetmek zorunda kalsanız... Böyle bir hastam vardı bugün ve onun karşısında her şeyin nasıl birdenbire anlamsızlaşabildiğini gördüm. Annesinin her gün gördüğünü ben bir gün gördüm.

O yüzden mutlu olun. Mutlu olmak için bir neden, bir sonuç, bir kişi beklemeyin. Olmayacak, olamayacak şeylerin yasını tutmak yerine, olan şeylerle mutlu olun. Yanınızda kim varsa onunla mutlu olun başkasını hayal etmeden. Mutlu olun işte, sadece mutlu olun.

Bir şeyi söylemeden, yapmadan, bitirmeden önce 40 kez düşünmek adına ‘40 Katlı Börek’ yapmak için mutfağa koşmaya var mısınız?

Bugün güzel bir gün değil...

Saadet ise başlı başına bir faraziye...

Haydi yapalım o zaman!


Malzemeler


  • 1 su bardağı süt
  • 1 çay bardağı su

  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 yumurta
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 4 su bardağı un
  • 2 su bardağı nişasta


İç Harcı İçin


  • 1 kase lor peyniri
  • 1 kase böreklik peynir

  • 1 tutam maydonoz
  • 1 tatlı kaşığı kırmızı biber


Üzeri İçin


  • 3 yemek kaşığı yoğurt
  • 1 çay bardağı sıvı yağ


Yapılışı


1. Karıştırma kabında süt, su, sıvı yağ ve yumurtayı çırpın.

2. Karışımın üzerine 4 su bardağı unu, tuzu ve kabartma tozunu eleyerek ekleyin. Elinize yapışmayan bir hamur elde edene kadar yoğurun. Hamurun üzerini bir bezle örtüp 20 dakika dinlendirin.



3. Hamur hazır olunca ince uzun bir rulo yapın ve bu rulodan ceviz büyüklüğünde 40 tane beze ayırın.



4. Nişasta ile 40 adet bezeyi merdane yardımıyla teker teker tatlı tabağı büyüklüğünde açın. Sonra 20 tanesini üst üste alın ve hepsinden tepsiniz büyüklüğünde bir hamur açın. Diğer 20 adet beze için de aynı işlemi tekrarlayın.




5. Diğer tarafta iç harç için bir kapta lor peynirini, böreklik peyniri, maydonozu ve kırmızı biberi karıştırın.

6. Hazırladığınız hamuru tepsinin dibine yayın. Üzerine iç harcı serpin ve ikinci hamuru yerleştirin.



7. Son olarak da hamurun üstüne sıvı yağ ve yoğurt karışımını güzelce sürün, bıçakla istediğiniz büyüklükte kesin. Susamla süsleme yapabilirsiniz.



8. Önceden ısıtılmış 180 derecedeki fırında pişirin.



Guten Appetit J

14 Şubat 2011 Pazartesi

Bir Kuzey Esintisi





Bu bir film yazısı...

Tesadüf nedir? Var mıdır, yok mudur, kandırmaca mıdır? Çocukluktan kalma bir anı mıdır? İnanmak istediğimize inanmak mıdır? Gerçekle yüzleşme korkusu mudur? Yoksa gördüğünden kaçma telaşı mıdır? Yetişmek midir, yetişememek midir? Yakalamak istememek midir? Trenin önünde beklerken hangi vagona bineceğine karar verememek midir?

O zaman tüm hatıraları silmeye ne dersiniz? Tüm eski defterleri atmaya, eski defterlerin arasından çıkan küçük notları yırtmaya, tüm gönderilmemiş mektupları yakmaya, tüm saklı mesajları silmeye? Her şeyi unutmaya? Tüm gemileri yakmaya ne dersiniz, bir daha denize hiç bakmamaya? Nerede sakladığınızı unutmaya çalıştığınız eski hediyeleri yok etmeye? Ya da eski hayalleri... İçinizde oluşacak o kocaman boşluğun ağırlığı hissetmek pahasına bile olsa… Öyle ya da böyle avucunuzun boş kalmasını göze ala ala... Daha yalnız olma korkusuna inat...

Gözünüzü yeni bir sabaha açmaya ne dersiniz? Kıştan kalma yaz özentisi bir sabaha? Ya da yepyeni bir yaz sabahına? Yaz gelmedi mi daha? Bekleriz, ne çıkar. Bugüne kadar beklediklerimizin yanında nedir ki?

Neden mi? Her zaman bir neden gerekli mi? Omuzlarınızda olan tonlarca ağırlıkla kim yeni bir hayata başlamak ister ki? Yeni ama yorgun bir hayat... Halinizden memnunsanız, okuyun ve geçin, sorun yok o zaman. Memnuniyetsizlik taşıyorsanız eğer, ne duruyorsunuz, henüz çok geç değil, hareket vakti... Ama bu memnuniyetsizliği kendinize bile itiraf edemiyorsanız -en kötüsü de bu mu acaba?- yapılacak bir şey yok, üzgünüm, kaybettiniz. Serin bir yaz havasını içinize çekme sansınızı kaybettiniz, sizin için yol sol tarafta, biz sağdan devam edeceğiz.

Yolun sonunda ne mi var? Ben nereden bilebilirim, yol sizin yolunuz, ben orada olmayacağım ki...

Filmi izledim sonunda, Aytuna'nın tacizlerine daha fazla dayanamadım, Ceren'e ihanet ettim ve izledim. Beğendim mi? Beğendim. Ağladım mı? Ağlamadım, benden beklenenin aksine ağlamadım, ağlayamadım. Gözyaşlarımı nereye saklamışım, bulamadım. Ve bir kez daha anladım ki aşk beni ağlatamıyor. Hafif sert, mesafeli görüntümün ardına sakladığım küçük kızın içinde merhamet var, şefkat var, sadakat var, güven var, huzur var, mutluluk var, sevgi var, masumiyet var, birazcık da asabiyet var ama aşk yok. Yok, yok. Yoksa yok. Yapacak bir şey de yok. Ee olmayınca tabi ağlayamıyorum, suç benim değil ki…

Aşk tesadüfleri sever-miş, kim sevmez ki? Kim kandırılmayı sevmez ki? Doğru olmadığını bile bile kim yalanı sevmez ki? Ne renk olursa olsun…

Evet, bu kadar aşk meşkten sonra bir sevgililer günü pastası, kurabiyesi falan filan yapmamı bekliyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Aslında niyetine girmedim değil. Ama bu akşam almanca kursundan arkadaşlarımla sevgililer gününü kutlayacağımız için o dediklerimden yapamadım, seneye kısmetse...

Yapamadım da yerine ne mi yaptım? Bir Kuzey Esintisi...

Haydi, yapalım o zaman!



Elmalı sos için malzemeler


  • 3 adet yeşil ekşi elma
  • 100 gr şeker
  • 30 gr tereyağı (oda sıcaklığında)
  • ½ su bardağı ceviz


Elmalı Sosun Yapılışı


1. Elmaları soyup ikiye bölün ve içlerini çıkarın. Sonra ince ince doğrayıp renkleri kararmasın diye limonlu suyun içine atın.

2. Tereyağını 26 cm çapında bir teflon tavada eritin (Tercihen ateşe koyabileceğiniz bir tepsi de kullanabilirsiniz. Teflon tava kullanacaksanız eğer sapının plastik olmamasına dikkat edin). Şekeri ilave edin ve hafifçe karamelize olmaya başlayana kadar kısık ateşte pişirin.





3. Ardından ince ince doğranmış elmaları tüm tava yüzeyini kaplayacak şekilde dizin ve üzerine ceviz serpin.



4. Kısık ateşte tüm malzemeyi karamelize etmeye devam edin.




Hamurun Yapılışı


1. Sos

  • 1 su bardağı şeker
  • 50 gr tereyağı (oda sıcaklığında)


2. Sos

  • 200 ml süt
  • 3 yumurta sarısı
  • 5 ml limon suyu


Tereyağı ve şekeri homojen bir hal alana kadar karıştırın. 1. sos malzemelerini de çırpma teli ile iyice çırpın. Sonra 2. sosu 1. sosa yavaş yavaş ilave edin.


3. Sos

  • 200 gr un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 tutam tuz
  • 3 çay kaşığı tarçın
  • 1 çay kaşığı toz zencefil
  • 1 adet küçük boy elma

Yapılışı


1. Elmayı soyun ve jülyen doğrayın.

2. Tüm malzemeyi karıştırın ve bu karışıma hazırlamış olduğunuz 1. sos-2. sos karışımını ekleyin, çırpın.

3. Yeni karışımı elmaların üzerine dökün ve önceden ısıtılmış 180 derecedeki fırında yaklaşık 20 dakika pişirin.





4. Keki soğuduktan sonra bir servis tabağına ters çevirin.




Üst sos için malzemeler


1. Sos

  • 100 ml süt
  • 100 ml çiğ krema
  • 2 yemek kaşığı bal


Malzemelerin hepsini çırpın.


2. Sos

  • 3 yumurta sarısı
  • 40 gr şeker
  • 1 paket vanilya


Yapılışı


1. Tüm malzemeleri çırptıktan sonra 1. sosu 2. sosa yavaş yavaş yedirin.

2. Sosu hazırladığınız tencereden daha büyük bir tencerede su kaynatın ve üzerine sos tenceresini oturtup yavaşça karıştırarak sosu pişirin. Sosun rengi sarıya dönecek ve sos biraz koyulaşacak.



3. Sos hazır olduktan sonra içi buzlu su dolu bir kabın içine koyun ve sosun pişmesini durdurun. Tamamen soğuduktan sonra da buzdolabına koyun.

4. Hafifçe soğutmuş olduğunuz kekten bir dilim kesip üzerine 1 top vanilyalı dondurma koyun. Dondurmanın üzerine de hazırlamış olduğunuz sostan dökün. Kekiniz servise hazır…



Guten Appetit :)

10 Şubat 2011 Perşembe

Ispanaklı Erişte








Yoğun ve de yorgun bir haftanın 4. günündeyim, evimdeyim, mümkünse bir süre burada kalmak istiyorum. Üzerimde bir ağırlık var, kıştan mıdır, kış bitiminden midir yoksa bahar başlangıcından mıdır bilemedim (Şubat da artık bitiyor olduğuna göre bence bahar gelmiş sayılabilir). Yorgun uyuyup yorgun uyanıyorum. Ama uyandığımda gözümün içine içine vuran güneş yeterli bir motivasyon kaynağı, şimdilik bununla idare edebilirim sanırım. Zaten doyumsuz bir insan da değilimdir. Elde var 1…

Yapmam gerekenler var, yapmayı unuttuklarım var, bir de özensiz yaptığım ve sonucuna katlanmak zorunda olduklarım var. Bu sebeple geçtiğimiz hafta bir liste yapmaya karar verdim. Çünkü baktım ki işin içinden çıkamıyorum, her ne kadar düzenli olsam da organize değilim, o zaman çareyi annemden kalma bir yöntem olan liste yapmakta buldum. Buzdolabı, banyodaki ayna, evin kapısı, fakülte dolabı olmak üzere günde istemsiz 500 kez karşı karşıya kaldığım eşyalara listemi yapıştırdım ve beklemeye geçtim. İşe yaramıyor değil. Birinciyi bitirip ikinciyi yaptım bile. Elde var 1 daha…


  • Bahar dönemi semineri için literatür topla ve hazırlıklara başla.
  • İşin bitince her şeyi yerine koy.
  • Paranı cüzdanına koy.
  • Pasonu makyaj çantasına koy.
  • Kapıyı kilitledin, lütfen kontrol etmek için geri dönme. Ayrıca pencereler ve doğal gaz da kapalı.
  • İşin bitince her şeyi yerine koy !
  • Kayıp akbillerini bul! (birinin gidilemez, bulunamaz, ulaşılamaz bir yerde olduğunu biliyorum da kalan ikisi nerdeeee?)
  • Su iç.
  • Yeniden erken kalkmaya başla.
  • Peki çorap çekmecene koyduğun not defterin nerde?
  • İŞİN BİTİNCE HER ŞEYİ YERİNE KOY!!!

Bu kadar yeter, ilk andan kendime fazla yüklenmeyeyim. Ama uzun bir süre birkaç maddeyi arka arkaya göreceğime emin gibiyim, neden acaba?

Acıktım ama dolapta ıspanaktan başka bir şey yok. Ispanak yemeği istemiyorum, ıspanaklı yumurta istemiyorum. Ne? Ne? Ne yapsam? Çekmecede anneciğimin mis gibi eriştelerinden mi var yoksa? Olley!!! Bu aralar evde makarna yapma hevesim var, bir de makinesini alabilirsem harika olacak. Ayrıca son günlerde favori kitabım Berna Gürşen ve Işıl Sözer’in 'Butik Pastacılık' kitabı. Bir de alınacaklar listesi mi yapsam ne?

Neyse… Çok açım ve buna bir son vermem gerek artık, yoksa düşüp kalacağım maazallah.

Haydi yapalım o zaman!



Malzemeler

  • İstediğiniz kadar ev yapımı erişte (ev yapımı olmayan erişte veya spagetti veya makarnanın herhangi bir çeşidi de olabilir)

Sosu için

  • ½ kg ıspanak
  • 1 kutu (200 ml) krema
  • Sıvı yağ
  • Tuz
  • Baharat

Üzeri için

  • İsli Çerkez peyniri (kaşar peyniri de olur)
  • Çekilmiş ceviz

Yapılışı

1. Erişteyi haşlanması için derin bir tencerenin içinde ocağa koyun. İsterseniz önceden biraz yağda kavurabilirsiniz.



2. Ispanakları yıkayıp doğrayın ve tuz ilave edip az yağda pişmeye bırakın.





3. Erişte ve ıspanaklar piştikten sonra kremayı teflon tavaya dökün. İçine biraz tuz ve istediğiniz baharatları ilave edip birkaç dakika kaynatın.

4. Erişteyi servis tabağına altıktan sonra sotelenmiş ıspanaklardan istediğiniz kadar üzerine serpiştirin. Ardından hazırladığınız kremadan dökün peynir ve ceviz ile süsleyip servis yapın.



Guten Appetit :)

6 Şubat 2011 Pazar

Damalı Doğum Günü Pastası










Bugün 6 şubat Pazar… Eylül, Ekim derken Şubat’a bile geldik. Başlayınca onun da sonu geliverir hemen, zaten topu topu kaç gün ki?


Okul- yurt arkadaşım Nilgün’ün doğum günü bugün, mutlu yıllar bir kez daha. Zaten bu akşam da Nilgün’ün doğum günü pastasını nasıl yaptığıma göz atacağız birlikte. Ama önce geçtiğimiz haftanın hava-yol-su durumuna bir bakalım, ilginizi çekebilecek haberler olabilir.


1 şubat Salı günü Master Chef elemesindeydim. Ajansı bulmak çok kolay olmadı. Çünkü oto sanayi sitesinde çıkmaz bir sokağın sonuna saklamışlar, yetiştim mi, geç mi kaldım telaşıyla bulabilene aşk olsun. Neyse ki taksicinin azmiyle çok dolaşmadan bulabildik. Girişte hemen form doldurup tüm görüntülerimin yayınlanmasına izin verdikten sonra bekleme salonuna alındım. Bekleme salonu mu buzhane mi bilemedim, soğuk ötesiydi beklenen yer. Tam ayak parmaklarımı hissetmiyorum galiba diye yanımdakini dürtecekken içeri alındık. Bu kez beklemeye yeni salonda devam ettik tabi. Ama yine de tahminimden daha az bekledim toplamda. Baktım olacak gibi değil, soğuk beni ele geçirmeye başlıyor, çareyi etraftakilerle sohbet etmekte buldum, hani konuşursam üşüdüğümü unutur muyum acaba diye. Değişik katılımcılar vardı, tüple gelen, mikrodalga fırın arayan, ayaküstü sos hazırlamaya çalışan… Bir an ‘Dönüp gitsem mi acaba?’ diye düşünmedim de değil. Ama o kadar heves ettikten sonra dönemezdim. Sonunda içeri alınmak üzere çağırıldık. 10 kişi bir masaya dizildik. İsmini daha önce duymadığım ve şu an da hatırlamadığım bir şef teker teker yaptıklarımızı tadarken yapımcı da bize soru sormaya başladı ‘Kendinizi tanıtın lütfen, neden buradasınız, kendinize güveniyor musunuz? tarzında. Ne götürdüm? Tiramisu görünümlü (Şef, ‘Aa tiramisu mu’ diye sordu, ben de ‘Hayır, bal kabaklı tatlı' dedim burnumu hıh edasıyla kaldırarak) çikolata soslu bal kabaklı tatlı. Tabi ki kabak :) Neyse uzatmayayım, çıktık dışarı, elimize yine bir form tutuşturdular ama bu kez 5-6 sayfa falan, doldur doldur bitmiyor. Azmettim, onu da doldurdum, verdim. ‘Gidebilir miyim?’ dedim, ‘Hayır’ dediler. Haydaaa! Birebir görüşme varmış, ona da kaldıktan sonra saat 16:30 itibariyle çıkabildim ajanstan ve artık benim olduğundan şüphe ettiğim ayaklarımı tekrar hissedebilme umuduyla kendimi eve zor attım. ‘Biz sizi yarın akşam arayacağız, telefonunuz açık olsun’ dediler. Ertesi akşam ben unuttum tabi bunu, gerçi Mecidiyeköy’de saat 19:00’da metrobüse binebilme curcunası içinde ben kendimi bile unutmuş onunla bununla itişirken Show Tv’den aranabilme ihtimalimi hatırlayabilmem ne mümkün! Aranmışım. Hemen geri aradım hasta aradı sanarak. Perşembe sabah 9:00’da ajansa çağrıldım. Bu arada ikinci elemede orada yemek yapılacak ve tüm gerekli malzemeler yarışmacı tarafından götürülecekmiş. Kendimi bir an bavulla Maslak’a şangır şangır tencere-tava taşırken hayal edince zaten bu işin olamayacağını anlamıştım. Gidemedim tabi sabah. Saat 9:30 gibi yine arandım ‘Geliyor musunuz?’ diye. İzin alamadığımı ve gelemeyeceğimi söyledim. Ama bu diyalog ilerleyen 3 gün boyunca her sabah gerçekleşti. Üzgün değil miyim? Üzgünüm. Ama elden bir şey gelmez. Değişik ve belki de eğlenceli bir tecrübe olabilirdi. Ben zaten kendimi biraz pohpohlamak için oraya gitmiştim, fakülteden izin alamayacağım en başından belliydi. Hem bilinmez, belki ilerde başka fırsatlar karşıma çıkar. Kısmet…


Yani demem o ki, şöhret hayatım başlamadan sona erdi


Evet, gelelim Nilgün’ün doğum günü pastasına. Yarışmaya katılan kızlardan biri yapmıştı, onda gördüm. Ama nasıl yapıldığını nedense merak etmedim. Sonra şansa başka bir şey bakarken Ufuk Mutfakta diye bir blog keşfettim ve orda da aynı pastayı gördüm. Yapmazsam olmayacaktı artık. Yapımı aslında çok kolay ama görünümü çok afilli. Azıcık misafirlerinize ‘Vay be!’ dedirtmek istiyorsanız ne duruyorsunuz, daha iyi bir yolu yok.


Haydi yapalım o zaman!


Malzemeler

  • 1 adet kakaolu pandispanya
  • 1 adet sade pandispanya
  • 1 subardağı süt (kekleri ıslamak için)

Krema için

  • 160 gr bitter çikolata
  • 160 gr sütlü çikolata
  • 400 gr pürüzsüz fındık ezmesi (1 kavanoz)
  • 400 ml krema (soğuk)

Üzeri için

  • 1 yemek kaşığı bal
  • 3 yemek kaşığı sıcak su
  • 1 su bardağı hindistan cevizi

Yapılışı


1. Pandispanyaları tek tek ayırın.

2. Pandispanyalardan farklı büyüklükte halkalar elde etmek için 3 ayrı çapta tabak-bardak-kase türevlerinden birini veya birkaçını kullanabilirisiniz. Benim tatlı tabağım biraz büyük geldiği için ben, yumurta haşlama makinemin üst parçasını kullandım.

3. Kek halkalarınızı keskin bir bıçakla keserek her bir kekten 4 adet halka elde edin.



4. Halkaları bir kakaolu bir sade olacak şekilde iç içe geçirin.



5. Katları farklı renkler üst üste gelecek şekilde dizdiğinizde damalı bir görünüm elde edeceksiniz.

6. Kek tabanlarınızı hazırladıktan sonra krema yapımına geçin.

7. Küçük bir tencerenin içine 3 parmak kadar su koyun, kaynatmaya başlayın.

8. Çikolataları, içine su koymuş olduğunuz tencereden daha büyük bir tencerenin içine kırın ve çikolata tenceresini içinde su kaynamakta olan tencerenin üzerine oturtun. Çikolata tenceresi altta kaynamakta olan su ile temas halinde olmamalıdır. Bu işlem esnasında çikolataları karıştırmaya özen gösterin.




9. Çikolatalar eridikten sonra tencereyi ocaktan alın ve 1 dakika daha karıştırın.



10. Sonra içine fındık kremasını ekleyin ve karıştırın.

11. Pürüzsüz bir kıvam elde edince kremayı ekleyin. Ama kremayı ekledikten sonra çok hızlı ve fazla karıştırmayın. Aksi halde karışımınızın içinde çikolata topakları oluşabilir.

12. Pürüzsüz bir krema karışımı elde edene kadar yavaşça karıştırın.



13. Kek tabanlarınızdan en altta olacak olanı servis tepsinize yerleştirin. Üzerini sütle ıslatın. Arzu ederseniz sütün içine kahve koyabilirsiniz veya sütle değil de cappuccino ile de ıslatabilirsiniz. Her bir kat için bu işlemi tekrarlayın.



14. Islattığınız kekin üzerine hazırlamış olduğunuz kremanın dörtte birini yayın. Her kek katı için aynı işlemi tekrarlayın. Katları yerleştirirken renklerin zıt olmasına dikkat edin.

15. Kalan krema ile kekin üst katmanını ve kenarlarını kaplayın. Kremanın biraz donmasını bekleyin.




.

16. Ardından balı sıcak su ile karıştırın ve kremanın üzerine sürüp Hindistan cevizi ile pastanızı süsleyin.

17. 2 saat kadar pastanızı buzdolabında bekletin. Fakat servis etmeden 10 dakika önce pastayı buzdolabından çıkarmaya dikkat edin.




Guten Appetit :)